Eğitim Dünyası

Metropol Çocukları

Minicik yürekleri ile kos kocaman bir kaosa doğar Metropol Çocukları. İstanbul; çok güzel, çok azametli ve dünyada eşi benzeri olmayacak kadar değerli bir metropoldür. Gel gör ki yetişkinler için dahi zor olan yaşam şartları çocuklar için felakettir.

Ankara’mız, İzmir’imiz de birçok kritere göre metropol sayılırlar. Hatta Bursa’mız, Adana’mız… İçlerinde milyonlarca insanın yaşadığı, bir o kadar insanın da her gün girip çıktığı, büyük sistemlerdir o büyük büyük şehirler, ve binalar, ve binalar… ve robotize insanlar…

Fakat bireylerin yaradılışında var olan insani ihtiyaçlar açısından bir felakettir büyük şehir hayatı… Babam’ı gezdiriyorken İstanbulda bir gün; kalabalıkları, koşuşturmayı izledi uzun uzun, şehrin uğultusunu, siren ve korna seslerini dinledi sessizce ve acımaklı gözlerle bana bakarak dedi ki; “siz burada yaşamıyorsunuz, sadece hayatta kalmaya çalışıyorsunuz…”

Metropolde Anne Baba Olmak

Sabah, sıradan bir ilde yaşayıp ta sizinle aynı işi yapan kuzeninizden en az bir saat erken kalkarsınız. Evde kahvaltı yapmayı başarabilenlerin sayısı hiç yok denecek kadar azdır. Kendinizi sokağa atıp, arabanıza kavuştuğu-nuzda çile başlayacaktır zira…

Ha! arabanız varsa tabii. Yoksa dolmuş, otobüs, metro ve metrobüs bazen vapur…. Bunların her birini kullana bilmenin de usüller ve hinlikleri vardır. O kadar çok rahatsız edici şeyler yaşarsınız ki; kanıksamış olsanız da, ruhunuz incinir, değerleriniz körelir, maneviyatınız yorulur.

İşinize vardığınızda zaten potansiyel enerjinizden büyükçe bir parça ziyan olmuştur bile. Sonrasında da ibre aşağıya doğru hızla inmeye devam eder. Neden mi? İş arkadaşlarınız, amiriniz, memurunuz, müşteriniz, patronu- nuz herkes ama herkes sizinle aynı badireleri atlatıp, aynı ruh hali ile gelmiştir işe.

Eşinizin de aynı hallerle işine varmış olacağına şüphe yok. Metropol çocuğu ise her gün sabah akşam servis ile 45 dakika ile 1 saat arası yol yapar narin bedeni ve öğrenip kayıt yapan duru beyniyle.

Bir İnsan Gün İçinde Neler Yaşar?

Bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz. İşini yaparsın, bankaya, markete uğrarsın, trafiğe çıkarsın, simit alırsın falan değil mi? Hah! işte bütün bunları metropolde yaşıyorsan zorlanarak ve yıpranarak yaparsın. Zira herkes gergin, yorgun ve acelecidir. Herkesin güvenlik endişeleri vardır. Dolandırıcıya mı rastlarım, kapkaça mı uğrarım…

Aa! adam selam verdi, gözümü mü çıkaracak, kolumu mu koparacak diye endişeyle bakarlar yüzüne. Bir de kabadır herkes. Nitekim insani bir duyarlılık yada, naif bir duruşun kazandıracağı hiç bir şey yokken! Bide üstüne sizi zayıf gösterir, hedef haline getirir.

Eve Döndük Nihayet

Döndünüz ama ne ruh halinizde derman kaldı nede bedeninizde. Ama başarmışsınız, metropol çocuklarından önce evde olmuşsunuz. Bu da zordur çoğunlukla. Yavrucak büyük şehir hayatından payına düşenleri almış evine dönmüştür.

Onun tek ihtiyacı sevgi dolu bağrınız ve şefkatli bakışlarınızdır. Sonra azıcık oynarsınız belki onunla. Baba oğul güreş tutarsınız halının üstünde belki, hatta belki annede katılır elim sende oynarsınız diye bekler, bekler,bekler…

Ama ne duyar, hadi elini yüzünü yıka, yemeğini ye, hadi odana derslerini çalış bla, bla, bla…. Neden şaşırdınız böyle olur işte. Mahsundur Büyük şehrin küçücük yürekli minikleri… Çünkü anne babayı akşama kadar iliğine kadar sömürmüştür büyük şehir dedikleri. Sadece zaman ve eforu değil, kültürü, geleneği, şefkati de sıyırır alır insandan…

Ha senaryo şöylede olabilirdi: Hadi çocuğum hemen ye yemeğini özel hocan gelecek fen çalışacaksın, sonra çocuk konservatuarına keman öğreneceksin, ardından havuza kurbağalama var bugün, kodlama ve robotik atölyesine de yetişirsen süper… ooopppss yaaa!!! diyemez tabii ki zavallı metropol çocukları.

Anne babalarda para döküyorum çocuğum iyi yetişsin diye güzel duygularla açarlar sosyal medyalarını takılırlar; yavrucak onlarca hocayla uğraşırken, ezilip büzülüp büyümeye çalışırken… çocukluğunu kaybeder. Acıdır çok…

Halbuki hepsinin yerine, dizine oturtup yavrusunu bir baba; tombiş yanaklarından kavrayıp, burnunun ucuna bir öpücük kondururken; onu ne kadar sevdiğini söylese… Çocukluğunu yaşar; her şeyi de başarır. Ama bu imkansızdır… Nihayetinde ebeveynini büyük şehir yemiştir.

Metropol Olmasa İdi

Aynı ailemiz küçük bir şehirde yaşıyor olsaydı. Bir kere her gün 2-3 saat daha uzun olacaktı! Olur mu öyle şey?!! Olur efendim olur. Trafik ve sıra beklemelerden anlıyor musun? Daha az yorgun, daha rahat, güvende ve keyifli olacaktı anne baba. Ayrıca orada katman katman ikincil çevresi olacaktı yavrucağın. Dedesi, amcası, teyzesi el atınca ulaşacağı mesafede idi. Hem de gülümseyebiliyorlar. E mahalle bakkalı Mahmut amca; Karşı komşu Kemal dedeyi, tüpçü Cemal’i de çok severdi Metropol Çocukları.

Ayrıca, kedi, köpek, çiçek, tavuk, dut, ceviz… Gülümsediniz değil mi?Mahalle diye bir gerçek var hala, küçük şehirlerde. Mahalle arkadaşlarıyla sokakta oynamak, birinci kattaki Fevziye teyzenin uzattığı tatlıları yemek de var. Yağmuru, karı hissetmek; çamura, toza toprağa bölenmek de var.

Ama en önemlisi, insan var, hayvan var, doğa var, sevgi ve sevilmek; güvenmek ve güvenilmek de var. Çocuklar kendilerini, çevrelerini, hayvanı, ağacı, böceği sevebilmeli. Büyüklerini, gökyüzünü, ayı, yıldızları saya bilmeli… Hayatı yaşamaya değer bulmalılar ki başarılı bir hayat yaşasınlar.

Başarılı bir hayat dedim. ODTÜ mezunu olmaya gerek yoktur bunun için. Mutlu olmayı öğrenmek yeter. Ve çocuklar için kaynak anne babalarıdır her başlangıçta.

Ben derim ki; Metropol çocuklarını; o metropol canavarına teslim etmeyin; kendinizi de… Sevin sevilin bilmiyorsanız bu nasıl yapılır, araştırın. İnanın her şey çok daha güzel olabilir…

Cevap yok.

Sizinde fikrinizi almak isterim