Kavramlar

Kayıp Hazinelerin Keşfi-01

Hazine dedim evet, yanlış okumadınız. Hazine tabirini biliriz hepimiz. Kayıp Hazinelerin Keşfi-01; tam bir İndiana Jones film ismi gibi oldu…

Hazineler değerli materyalin, paranın, altının, elmasın oluşturduğu yığına deniyor. Yada bunların saklandığı mekan veya bunları yöneten kurum. Her neyse servet yani…

Bence kayıp hazinelerimiz, en büyük servetimiz; Dilimizde gün geçtikçe daha az kullanılan, güzide kavramlarımızdır. İnsanı anlatan, sıfatlandıran, öğütleyen ve yönlendiren kavramlar.

Yüzyıllar boyunca kamil insanlar elinde, olgunlaşmaya, kendini bilmeye ve kendini gerçekleştirmeye yol göstermiş, rota olmuş kavramlar… Ne yazık ki genel insani yozlaşmanın beraberinde ilk yıkıma uğrayan bu rehber hazineler olmuştur.

Önce içleri boşaltılmış, içerikleri bozulmuş ve ardından dilimizde, yazılarımızda anılmaz olmuşlardır. Üzücü, çok üzücü; fakat esas problem şu ki; ihtiyaç duyulmuyor demek ki..!

Neden İhtiyaç Duyulmuyor Peki?

Şimdi hakkını yemeyelim. Bazılarının yerine yeni yeni kelimeler gelmiştir. Feraset mesela. Yerine anlayışlılık, sağgörü veya önsezi kelimelerini kullanırız. Bana tam karşılayamıyorlar gibi geliyor. Çünkü feraset tabiriyle anlatılmaya çalışılan iyi niyetli bir içsel sezgi, doğru anlama kabiliyeti ve zihin uyanıklığı yani iz’andır.

Çabucak ve doğru kavrama gibi… e zorluyorum işte olmuyor. “FERASET” kayıp bir hazinedir işte, yerine kullandıklarımız ise “uydurukça” yada “imitasyon” denebilir… Taklitler soğuktur ve sanatsal değillerdir. Dilimizi ve edebiyatımızı kısırlaştırırlar… Ahşap bir eşyaya dokunurken aldığımız hazzı ve pozitif enerjiyi; aynı eşyanın metalinden alamadığımız gibi…

Bu yazı dizisine ne gerek vardı?

Neden mi gerekliydi, Kayıp Hazinelerin Yeniden Keşfi için. Belki keşfedip canlandırabilmek veya yapabileceklere ufacık bir kapı aralamak için… Yada sadece derdimi paylaşıp sizlerle rahatlamak için.

-Yahu neyi değiştire bilirsin?!! dediğinizi duyar gibiyim. Belki bir genç bir kelimeyi görür ve sever. O da olmazsa zihnimde ve dağarcığımda bir yenilenme, bir hatırlanma sağlarım kendi kendime…

Bu başlangıç yazısına -01 dedim. Zira aklıma geldikçe eski ama servet değerindeki bu kelime ve kavramlardan bahsedeceğim zaman zaman… Araya başka yazılarım girse de; numerik sıralamayla devam edecek bu dizi… Aşağıdaki gibi:

Yenilik ve Yenilenmek Kötü Bir şey mi?

Hayır, değil tabii ki. Tıpkı insanoğlu gibi, dillerde, daima bir tekamül halindedir. Açık sistemlerdir diller. Dışarıdan kelimeler alırlar, verirler. Bazı kelimeler lokasyona yada zamana göre değişiklikler yaşar. Stabil bir sistem değildir dil.

Fakat dikkat edin lütfen, bunları kendileri yaparlar. Otonom bir sistem olmalıdır doğası gereği. Baskı, dayatma ve zorlamalarla yeni kelimeler eklenmek istenirse diller bozulur. Ne yazık ki TDK’nun ilk zamanlar böyle hataları olmuştur.

Kaldı ki benim blogumda bu konulara değinme sebebim dil ile ilgili değil. O kavramlar ve kelimelerle birlikte kaybolan muhtevaları, eşsiz içerikleriyle ilgilidir. Kayıp hazinemiz bu muhtevadır.

Ben bu blogu tasarlarken tek bir amacım var. İnsan olmak ile ilgili yazacağım. Kendini gerçekleştirmek ile ilgili olacak her yazdığım. Günümüzde almış yürümüş bir trend  halini almış olan kişisel gelişim gerçekliği ile ilgili yazacağım. Dil konusunu Filolog ve Edebiyatçılara havale edip; bitirelim burada…

Cevap yok.

Sizinde fikrinizi almak isterim