Disiplin, ceza ve ödül kavramlarının tariflerini bir önceki yazımda yapmıştım. Sonra da kuramlar bazında konuya nasıl bakıldığından bahisle, kendi fikirlerimi de beyan etmiştim. Bugün Ödül ve Ceza devam yazısıyla, konuya batılı ve doğulu düşünürler ile dinler nasıl bakıyor inceleyelim.
Değerli okuyucum, disiplin, özellikle iç disiplin, insanı kötülüklerden alıkoyup, iyiliğe; hatalardan suçlardan uzaklaştırıp, doğrulara yaklaştırır. Her insanda var olan hayvani nefisin, içgüdüsel kötülüklerin bastırılmasında disiplinli bir eğitimin yeri büyüktür. Fakat disiplin, ödül ve ceza uygulamalarında sınır nedir? İnsani bir hassasiyettir. işte bunu tartışıyoruz.
Hukukta derler ki; “iyi savcı varsa, kötü kanun yoktur.” yani uygulayıcının, duyarlılık ve irade bağlamında ki disiplin öyküsü, her zaman güzel sonuçlar doğuracaktır..
Her konuda dediğimiz gibi, itidal yolunu benimsemiş, bilinçli ve aşırılıktan uzak uygulamalar eğitim sistemimiz içerisinde vücut bulmalıdır.
Tevrat ve İncil Açısından Ceza ve Ödül Devam
Yahudilikte çocuk ana babaya tam itaat ile bağlıdır. Hatta alınıp satıldığı ve hatta borç karşılığı rehin bırakıldığı dönemler vardır. Kutsal öğretilerinde ana babaya el kaldıran çocuk mutlak katledir. (eski ahid, çıkış 17) Kesin kaidesi vardır.
Bir çocuğun ana baba, öğretmene veya idari sisteme eleştirel yaklaşması istisnasız olarak isyan ve ihanet olarak değerlendirilir ve çok ağır cezalandırılır. Çocuk terbiyesi için her yol mubahtır yahudilerde.
Konu incelendiğinde Yahudiliğin çocuk terbiyesinde akıl almaz sertlikte uygulamalar içerdiği ve çocuğun potansiyel tehlike olduğu ve emtia gibi algılandığı gerçekleri açıkça görülecektir.
Hıristiyanlar ise çocuğun dünyaya günahkar geldiğine inanırlar. İncilin bir çok bölümünde, çocuk terbiyesi için şiddet kullanımı tavsiye edilmiştir. Fakat sınırlılık ve iyi niyet öne çıkarılmıştır.
“Sopayla eğitim vermek bilgelik getirir. Disiplinsiz bırakılan çocuklar annelerini utandırır.” (Süleymanın Özdeyişleri 29;15)
Hıristiyanlıkta ceza ve ödül devam edegelen temel eğitim araçlarından birisi olarak hep önemsenmiş fakat sınırlarına dikkat edilmiştir. Günümüzde konu onlarda da yoğun tartışma altındadır.
Kur’an- Kerim açısından
Ödül, mükafat anlamında “ecr” kelimesi ile ceza kelimeleri Kur’an’ da defalarca tekrar edilmiş olan kelimelerdir.
Nitekim İslamiyet, “Allah insana taşıyamayacağı yük vermez” rüknünden hareketle; disipline insani ölçülerde önem vermiştir. Kural ve kaidelere uymak hususuna dikkati çekerken, iyiliğin sonucunda mükafat, kötülüğün sonucunda da cezayı hak bilmiştir.
İslamiyete göre düzen ve disiplin için gönüllülük hissiyatı esastır. Yani iç disiplin çok önemsenmiştir. Disiplinin esas gayesi ve ceza ile ödül uygulamalarının tek amacı, talebenin ve dolayısı ile bütün toplumun iyiliği ve refahıdır. Nitekim Hak’ın Rızasına nail olmak için doğru yol budur.
İslamiyet bir çocuğa, yanlış, kötü, adaletsiz ve öfkeli davranışları disiplin ismiyle anmaz ve yasaklar. Disiplin hıncını alamamış, öğretmen yada ana babanın, sinirlerini çocuktan çıkarmak için kullandıkları bir araç olmamalıdır.
İlgisizlik ve boş vermişlik ise toplumun her ferdi için yasaklanmış, sevgi temeli üzerinde çocuk eğitimi önemsenmiştir. Ceza ve Ödül devam eder fakat ölçülülük esastır.
Bütün bu söylediklerimiz ekseninde İslam bilginleri arasında da nüans ve anlayış farklılıkları vardır.
Şimdi önde gelen bir kaç batı ve İslam düşünürünün konuyla ilgili görüşlerine yer verelim.
Düşünürler nasıl düşünmüş bu konuda?
Ceza ve Ödül Devam Ederken; İslam dünyası adına İmam Gazali’ yi dinleyelim. Der ki:
Çocuk güzel halleri ve davranışları karşısında takdir edilmelidir. Böyle durumları keyifli hale getirip, çocuğu sevindirmek için mükafatlar verilmelidir.
Bu şekilde davranarak onda iyiliklerin karakter haline dönüşmesi sağlanır. Ayrıca başarısı ve güzel ahlakı için çocuklar, başkaları yanında abartılmadan övülmelidir.
İstenmeyen kötü söz ve davranışları karşısında ise, bu bir ilk ise ve hafif kusurlar söz konusu ise görmezden gelinmeli, kusurları araştırılıp rencide edilmemelidir. Velev ki merhametle takip bırakılmasın diyor Gazali.
Çocuk bir kusurunu gizliyor ve büyükleri de anlamış ise üstüne gidilmemelidir. İlla açığa çıkarmaya çalışılırsa, çocuk için artık gizleme gereği de kalmaz, o hatayı tekrarlamaktan imtina etmez.
Gazali ceza ve ödül devam ederken, en düşük dozdan; gözlemci, yönlendirici ve düzeltici şefkatten yana tavır koyar. Mesela söz konusu kötü hareket devam eder ve etkisi çoğalırsa, topluma ifşa etmeden gizlice tekdir edip uyarılmasını ve yaptığı hatanın zararlarının güzelce anlatılmasını ister.
Sık sık cezalandırmak çocukta söz dinlememe ve kötüye meyil etme istidadını arttırır. Sıklıkla ve ulu orta kınamak doğru değildir. Der ve çocuğun dikkatli bir gözetim altında tutulmasını salıklar Gazali.
Büyüklerinin ona, örnek olarak eğitim vermesini ister. Kusurları karşısında, ima ve şefkat yoluyla yasaklar konularak düzeltme yolları denenmelidir. Çocukları, azarlamak ve aşağılamak ancak hürmet duygularını eritir ve iyi yada kötü arasındaki seçimlerini anlamsız kılar.
Gazali, bütün insancıl yollar sonuna kadar denendikten sonra, sonuç alınamaz ise, hafif bir fiziki cezaya da cevaz verir. Fakat bunu tarif ederken zalimce, intikam alır gibi ve çocuğun karakterini rencide ederek, ayrıca başkalarına ifşa ederek uygulanmasını men eder. Merhamet içeren ve terbiye edici nitelikte olmalı ve sık tekrar edilmemelidir der.
İbn-i Haldun bakın ne diyor:
Eğitim ve öğretimde öğrencilere ve özellikle küçük çocuklara sert davranmak ve onları cezalandırmak son derece zararlıdır.
Çünkü baskı altında yapılan eğitim, öğrencinin heves ve neşesini yok ettiği gibi onu tembelliğe de sevk eder.
Kendisini baskı altında hissettiği için içindekileri açıklamaktan çekinerek riyaya ve ikiyüzlülüğe sürüklenir. Zamanla bu haller, onun için adet ve karakter hüviyetine bürünür.
Böylece ondaki insani meziyetler bozulur ve sonuçta, güzel huy, üstün meziyet kazanma melekesi kaybolur.
Zira zulüm ve şiddet korkusu ile dürüstlük kazanmaya alıştırılan kişi, günün birinde baskıdan kurtulunca fazilet atmosferinden uzaklaşarak, çoğu kez rezalet yolunu tutar. İbn Haldun, dayağa ve baskı ile eğitime şiddetle karşı çıkmıştır. Dayağın, karakteri bozduğunu, öğrenmeyi zorlaştırdığını dile getirir.
Fatma Gültekin, Eğitimde Ödül Ceza Dengesi, 2013/Bursa
Jean Jacques Rousseau
Batı dünyasından ise ceza karşıtı tavrıyla bilinen ve pedagoji bilimi için önemli açılımlar yapan Jean Jacques Rousseau’ yu dinleyelim:
Rousseau’ya göre fiziki ceza tamamen ortadan kalkmalıdır. Aşırı özgürlükçü olan düşünür, ceza ve ödül devam ederken, özellikle cezalandırmalarla eğitim sağlanamaz.
Ağlayan bir çocuğun avutularak şımartılmasına da, tehdit ve baskı ile dövülmesine de karşıydı. Baskı değil ikna ile eğitim verilmesinden yanaydı.
Eğitimciler çocukları, doğalarından gelen yeteneklerini ortaya çıkarmaları için özgür bırakmalıdır. Az hükümdar olunmalı, baskıcı ve aşırı korumacı olunmamalıdır.
Eğitimde rekabet, kıskançlık, arzu, heves, gurur, açgözlülük, korku, gibi uyaranlar kullanılmamalıdır ve çocukların çocukluk coşkusu, tehdit, baskı ve cezalarla ziyan edilmemelidir diyor Rousseau’ya…. Doğru diyor….
Çocuklara ceza, ceza olarak değil, kötü davranışlarının bir sonucu olarak verilmelidir.
Doğal ve özgür bir eğitim ortamında çocuğunuz, neden yalan söylesin ki? Elinden herhangi bir şeyini almıyorsunuz, onu herhangi bir nedenle cezalandırmıyorsunuz ve bir şey yapmasını istemiyorsunuz.
Her şeyi, sanki kendi arkadaşıyla konuşuyormuş gibi neden size söylemesin ki? Bu konuşma şeklinde bilir ki, kendisine arkadaşından ne kadar zarar gelirse öbür taraftan da o kadar zarar gelir.
Jean Jacques Rousseau
Martin Luther ile Ceza ve Ödül Devam ..!
Martin Luther eğitimin öğretiminin esasını, din eğitimi olarak görmüştür. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren güçlü bir dini eğitimden geçirilmeliydi.
Eğitim öğretimin amacı dünya hırslarından arınmak olmalıydı ve bunu da, din eğitimleriyle tanrı’ya dönmek sağlardı.
Martin Luther’in anlayışında, sıkça ceza kullanmak ve sert disiplin uygulamak iyi bireylere ulaşmak için şarttı.
Disiplin ve cezalar iyiliğin eseriydi Luther’e göre. Kusurlu çocukları eğitime sevk etmek için “iyi bir meşe sopası alıp onunla vücutlarını adamakıllı okşamak lazımdır.” diyordu. “Sopada ruh hastalıklarına karşı manevi bir merhem vardır.” Sözü de Martin Luther e aittir.
Evet sınırımızı aştık yine. Değerli okurum. Bir önceki yazım olan Eğitimde ceza ve ödül ile bugün yazdığım devam yazımı birlikte değerlendiriniz. Bu konuya tekrar döneceğiz…
Cevap yok.