Yaşam

Tebdil-i Mekan

Dünya da yaşanan her gün; şekil değiştirip, çeşitlenip üstümüze yürüyen, pek çok sıkıntılarla dolu. Bunlar hayatımızı zorlaştırmakla kalmıyor, umutlarımızı tüketiyor, enerjimizi sömürüyor. Stres ve depresyon diye tanıdığımız; çağın en önemli hastalıklarına duçar ediyor. Tebdil-i mekan ise; kombin halinde uygulanması gereken mutluluk şifrelerinden birisi…

“Tebdil-i mekanda ferahlık vardır.” atasözü net bir tespit yapmış. Çok kıymetlidir atasözleri. Yüzyılların kolektif şuuru ile oluşurlar. Atasözlerini genelde tekerleme gibi söyler geçeriz. Durup bir kulak vermek, beş dakika ayırıp üstünde tefekkür etmek, çok şey kazandırabilir oysa…

“Tebdil” malumunuz “değiştirmek” anlamına geliyor. Kimi yazarlar “hicret” kavramına yakın anlatsalar da, pek alakadar değildir. Mekanı tebdil etmek ruha sürur kazandırır. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak ömrü uzatır.

Tebdil-i Mekan ve Ömrü Uzun Hasan

Efendim tebdil-i mekan ömrü iki şekilde uzatır.

Birincisi, zaman kavramı izafidir biliyorsunuz. Temel dayanağı zaman olan ömür terimi de izafidir haliyle. Toplam da 80 sene yaşayan Hasan amca 60 yada 100 sene de dünyada bulunmuş olabilirdi. Fakat ömrünün uzunluğu bu süreyi neyle doldurduğu ve nasıl geçirdiği ile ölçülür. Yoksa zaman ile; saat ve takvim ile ölçülen ömür; insanoğlunun uydurduğu büyük bir yalandır….

Hasan amca gençliğinden beri durağan bir hayat yaşadı. Hep kenarda durmayı seçti. Atak ve öncü olmak hem riskli hem yorucuydu. Ne kadar az insan o kadar çok huzur tezine inandı. (Bu arada söyleyeyim, bu tez kadar geçersiz ve gereksiz bir söz duymadım ömrü hayatımda…)

Az gezdi, az yedi, az para harcadı; ev aldı, araba aldı. İşinden çıkıp evinde yattı. Çocukların dertleri için dahi, hanımına ortak olmadı. Okumadı yattı, konuşmadı yattı, gezmedi yattı, sılayı rahim yapmadı yattı, tefekkür etmeye dahi üşendi, yan gelip yattı. Okumadı, paylaşmadı, tartışmadı. “Ne düğün gördü oynadı, ne ölü gördü ağladı…” O hep işten gelip, yattı.

Her akşam dinlediği haberler ile televizyona yakın oldu, çünkü televizyon izlemek yatarak yapılıyordu. Ses etmeyin haber izliyorum diye çocuklarına kızdı, uzanıp yattı. O kirli, korkutucu, haysiyetsiz ve yalan haberlerin huzursuz ettiği mahsun gönlüne de bir deva bulamadı yattı.

Korkaktı, öz güveni zayıftı, işinden korktu, ideolojiden korktu, felaketten korktu, kaybetmekten korktu, gasp edilmekten korktu, dolandırılmaktan korktu… Her şeyden ve herkesten korktu, çekindi ve tembeldi… hep yorgundu güya ve hep yattı.

Merak ve Hayret!

Merak ve hayret makamlarına beynini ve gönlünü kapatmıştı. Başını kaldırıp gökyüzündeki yıldızlara hayret etmedi, Yaradan’ı merak etmedi.

Tepesinde uçuşan bir sineğin kanadına da hayret etmedi. Hiç bir konuya nasıl oluyor demedi. Neden, nasıl onun için olmayan kelimelerdi. Bir siyasi parti tutu, bir de futbol takımı… Maç izledi, seçim günleri geç yattı, ama hep yattı… Kendi halinde bir adamdı, tebdil-i mekan neydi bilemedi.

Nitekim hayatında hiç bir şeyi tebdil edemeden ve yaşamanın gerçek lezzetlerini tadamadan uzun süre! dünyada kaldı, kısacık ömrü! bittiğinde musallaya yattı…

Zayıf rivayet olsa da bir Hadis-i şerif der ki: “Bir günü bir gününe eşit olan ziyandadır”

İşte Hasan amcanın yaşadığı 80 senenin her günü bir diğeri ile neredeyse aynıydı. 180 sene de yaşasa aynı olacaktı. Dünya da bulunduğu süre ne kadar uzun olursa olsun ömrü kısacıktı..! Çünkü birbiri ile aynı günler dizisiydi. Üst üste koyabilsek hayalen; tek bir gün gözükürdü.

Ömür ve izafiyet

Anladınız mı? Ömür izafidir ve ölçüsü yaşanmışlıkları arttırarak, tanışıklıkları çoğaltarak, faydalar sağlayarak, izler bırakarak, sevip sevilerek, çalışıp çabalayarak, ortaya çıkar.

Ömrün ölçüsü süre değildir. İnsanları ve çevreyi ve evreni gözlemleyerek, eserler bırakarak, görüp geçirerek, bildiğini aktararak, ilim peşinde olarak ömür uzatılır.

Dünyada bulunma süresi önemli değil, bu sürenin muhteviyatıdır esas olan. İrfan ile kalbini ve beynini dost edip sırlara ulaşarak, yanlışlar görüp düzeltmeye, arızalar bulup tamir etmeye çalışarak, seyahat ederek, konaklayarak, her halükarda düşünerek, araştırıp, gezip görüp, okuyup tartışıp, paylaşarak bu muhteviyatı yükseltir ve ömrümüzü reel olarak uzata biliriz.

Tebdil-i mekan ömrü iki şekilde uzatır demiş ve birincisini anlatmıştım. İkincisi ise çok net. Temiz hava almak, keşif yapmak, doğal ve farklı gıdalar tatmak, dikkatimizin dünya gailesinden başka temalara odaklanması, yeni insanlar ve mekanlar tanımak ve yol yapmak strese de fiziksel rahatsızlıklarımıza da iyi gelir. İnsan azıcık kendini bilecek yahu!

Günümüzün yaygın tatil anlayışı ile karşılanamaz tabii ki tebdil-i mekan kavramı. Söz gelimi İstanbul da bir sene boyunca yazın yapacağı tatili düşünen, hatta kış ortasında beş yıldızdan tatilini satın alan insan kitlesi mesela; tebdil-i mekan edemez çoğu zaman…

Gider otelin koyduğu kurallar ve saatlere riayet eder, bol bol açık büfe yer, lıkır lıkır her şey dahil içer, gece diskoya gider, sabah havuza girer, tenini bir an evvel kömür gibi yakar; ruhunu da bedenini de iyice yorar, çıkar gelir; ben tatil yaptım der. E bunların hepsini İstanbul da da yapabilirdin ne diye Bodrum’a gittin. Üstelik dinlenemedin..!

Hoş tebdil-i mekan kısa sürelide yapılsa faydalıdır. Lakin bu tatil anlayışı tebdil-i mekan değildir.

Son söz

Mikro manada; kısacık ömürlerimizi, birer günden oluşan mikro zamanlara bölerek yaşıyoruz. O gün boyu yaşadığımız sıkıntı stres ve yorgunluğu, gece olunca güzel bir uykuya vararak tebdil-i mekan ediyoruz, farkında olalım.

Makro anlamda; çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık derken, dünyadaki yolculuğumuz sürüp gitmektedir. Ömrümüzün, bizde bıraktığı derin yaralar, uslanmaz sızılar, kötü hatıralar ve büsbütün düşkünlük ve yorgunluk halimizden; ömrün sonunda ahirete tebdil-i mekan ederek kurtulacağız… Babamı uğurlarken derinden hissettim. Farkında ve hazırlıklı olmalıyız…

Cevap yok.

Sizinde fikrinizi almak isterim