Farkındalık

Gelişmişlik Ayrımları

Toplumsal sınıf veya toplum tabakaları tabirleri ile murad edilen esas konuyu, biraz daha toplumdan bireye yaklaştırarak; gelişmişlik ayrımları adı altında inceleyeceğiz.

Derdimiz sosyolojinin toplumsal sınıflar yada toplum katmanları konularına girmek değil. Kendimizi bilmek ve dünyayı anlamak üzerine kapılar açmak. Nitekim kişisel gelişim, insanlığın hallerini anlamakla mümkün…

İnsanın, sadece insan oluşundan kaynaklı değerini görmezden gelen, dünya hayatını tek gerçek bilen ve sadece bu dünyada kalacaklarını sanan birey ve grupları anlamaya çalışacağız.

Bilim kurgu filmlerinde sıkça işleniyor. Dünya kaynaklarımıza göz diken uzaylılar, bizi köleleştirip, kaynaklarımızı tüketmek üzere gezegenimizi istila ediyorlar.

İşte cennet gibi dünyamızda, bütün canlılar, hatta cansızlar ahenk içinde kendi fonksiyonlarını icra ediyor. Herkes sakin ve mutluyken, gelip düzenlerini bozan ve dünyayı hızla kemirip bitirmeye çalışan uzaylılar var ya; işte onlar biz insanlarız! Sadece dünya kaynaklarını değil birbirimizi de tüketiyoruz hem de zulüm ederek.

İnsanların zımnen belirlenmiş ölçütler ile hiyerarşik bir düzende algılanmalarının; aşağılıklar, vasatlar veya üstünler gibi dizilmelerinin sonuçları, hem toplum hem birey için çok ağır oluyor.

Adeta insanlığın mutlu olma talebini kökünden silen, toplumsal veya bireysel uçurumlar, bu hiyerarşiyi doğuranlar da dahil olmak üzere; gerçek bir canilik, cahillik ve katliama dönüşmüştür.

Hiç bir yanlışı düzeltmeye gücümüz yetmese de; farkında olmalı, olup biteni idrak etmeli ve insana baktığımızda “insan” görmeliyiz.

Dünya toplumlarından başlayıp, tek tek bireylere kadar uzanan bu gelişmişlik ayrımları, sosyal sınıf farkları, hayatı çekilmez kılan önemli bir unsur olarak duruyor karşımızda.

Gelişmişlik Ayrımları ve İnsanlık

Gelişmişlik ayrımları, insanların dünya kaynaklarına ulaşmak, sahip olmak ve yönetmek ihtiraslarına bağlı olarak ortaya çıkıyor. Bu hırs ile güçlüler zayıfları hem eziyor, hem de kullanıyor.

Hem bu kaynaklar sadece maddi zenginlikler değil; imtiyazlar ve yönetim erkleri gibi madde ötesi varlık, avantaj ve kayırmaları da içeriyor. Genel de birine sahip olan diğerlerini de talep ediyor ve sahip oluyor. Yada zorla ele geçiriyor.

Bu durum ideal beklenti olan özgürlük ve eşitlik gibi insan haklarının mütemadiyen ihmal ve ihlal edilmesiyle sonuçlanıyor. Bu sonuçta insanlık tarihini kan ve gözyaşı ile doldurmuş ve dolduruyor…

İnsanların dünya kaynaklarına ulaşmak için ortaya koydukları çaba, diğer insanların üzerine basarak yükselmeyi meşru zemine taşımış ve insanı insanın en büyük düşmanı haline getirmiştir.

Kurtuluşumuz olan insan olduğumuzu hatırlamak ve hatırlatmak çabaları ise kısık bir ses, cılız bir çaba olarak etkileyicilikten uzaktır.

 HOMO HOMINI LUPUS “insan insanın kurdudur

Thomas Hobbes

İnsanoğluna insan olduğunu unutturan bu geçici değerler zinciri, zamana, kültüre veya coğrafyaya göre farklılıklar gösterse de; niteliği itibariyle değişmemiştir.

Yaradılışımızın imtihana tabi tutulan kötü taraflarını temsil eder diğerlerinden üstün olma ve hükmetme çabası. Hegemonya ve sömürü, kişisel hayatlarımızda da, toplumlar arasında da sürüp giden; insanlığın ilkel ve sevimsiz bir gerçeğidir.

Sahip olmak, zengin olmak, kolay, keyifli ve konforlu yaşamak, diğerlerine hükmetmek falan, falan diye uzayıp gider bu ilkel ve gaddar liste… Emin olun insanın bu taleplerine hayatı yetmez hiçbir zaman. Hiçbir insan bu manada beklentilerini tatmin ederek ölemez. Beyhude ve saadete engel hırslardır bunlar.

Sınıf veya Katman Ayrımlarına Örnekler:

Ne yazık ki gelişmişlik ayrımları, adalet ve eşitlik kavramlarını göz göre göre yıkan gayri insani olgulardır. Sosyal sınıflar insanın kendi seçimlerine bağlı oluşabileceği gibi, elinde olmayan kalıtımsal özellikleri ile de meydana gele bilmektedir.

Bir kaç örnek ile konuyu açalım :

  • Irk : Genetik yapıları yakın seyreden, fiziksel özellikleri ile benzer insanlar bir ırkı temsil ediyor. insanın kendi seçimi olmayan bu durum, onu neden üst yada alt sosyal sınıflara üye etsin ki? Ve neden gözlerinin şekli veya derisinin rengi sebebiyle aşağılık veya üstün insan diye kabul edilsin ki? Emperyalist ve kapitalist dünyanın ziyan ettiği zenciler veya kızıl derililer gibi
  • Coğrafya : Doğduğu yeri de tayin edemez insan. Yaşadığı yeri kendisi seçebilir ama çoğu zaman. Ne fark eder ki? Somali de yaşıyorsan aç, Ortadoğu da yaşıyorsan cahilsin! Veya terörist… Cazibe merkezlerinde yaşıyor olabilirsin veya ücra bir köyde. Yaşadığın yer, insan olma onurunu neden bozsun ki?
  • Ekonomik durum: Birey yada toplum bazında sosyal sınıf belirtecinin önemli bir ögesidir. Çok paran varsa önemli ülkesin yada mümtaz şahsiyetsin! Köylüler, kas gücüyle çalışan işçiler en alt katmanda sayılırlar. Genelde alt sosyal sınıflar alt gelir grubuna dahildir. Bütün dünyada azınlık bir insan grubu, tüm üretilen katma değerin büyük çoğunluğuna sahiptir.
  • Kast sistemleri: Bazı kültürlerde bu ayrımlar o kadar netleşmiştir ki, ağzınızla kuş tutsanız sosyal statünüzü değiştiremezsiniz, tabiri caizse. Genel olarak üstün çaba ve yetenek ile sosyal sınıflar arasında geçirgenlik sağlana bilmesi mümkündür. (sosyal hareketlilik) Ama kast sistemlerde, doğduğun anne baba ne ise osun, çok zor olmalı!

Sonuç :

İdealde insanların eşitliği hep savunula gelmiştir. Fakat tarih boyunca hiç bir toplumda tam bir eşitlik sağlanamamıştır. “Beş parmağın beşi bir olmaz” diyerek ebeveynler çocuklarını bile ayırmıştır.

Nitekim yaradılış itibariyle insanlarda eşit değildir. Fırsat eşitliği konusunda bahsettiğim gibi, mutlak eşitlik ancak fantastik bir hayaldir.

Öte yandan tabii ki, yönetenler ve yönetilenler hep var olacaklar. Zenginler, fakirler de öyle…

Bizim demek istediğimiz aşağılama ve devamında sömürü ile seyreden insanlık dışı yaşam biçimleri ile mücadele etmektir. Zira insan sırf insan oluşu ile kıymetlidir. Bir sürü saik ileriye sürülerek küçültülmemelidir.

Emperyal güçlerin oyunlarına karşı uyanık olunmalı, hak ve adaletten ve hatta kim olursa olsun nezaketten ödün verilmemelidir.

Benim yönetici kardeşim, patron kardeşim, aile reisim, takım kaptanım; unutmayınız! Her kim ki birilerini yönetiyor, o yönettiklerinden sorumludur. Ölçütlerinizi belirlerken, din, dil, ırk, memleket, cinsiyet, statü, nüfuz, zenginlik saiklerini baz almayınız.

Liyakat ve yeterlilik ile sadakat ve samimiyet kıstasınız olsun. İnsani değerler ile azim ve çalışkanlık tercihiniz olsun. Torpil, kayırma yada mobing düşmanınız olsun. Her anlamda verimlilik peşinde olunuz. Her anlamda tabii ki; aile saadeti de o ailenin verimlilik ölçütüdür. Müsabakayı kazanmak ya da iyi oynamak da, o takımın verimlilik ölçütüdür.

Bu şekilde, kendi etki alanımızda kuracağımız o mikro evren de, insani olmayan her şeyi yeneceğiz. Bizler gibi mikro evrenler birleşip, büyüyecek, dünya daha mutlu bir yer haline gelecek…

Ve de güçlü insanlara yakışan şekilde; fakire, engelliye, yaşlıya, cahile, zayıfa, hastaya yani modern çağın aşağılanan insanlarına sahip çıkacağız. Popüler kültürün dayatmalarına direnerek, Hak ve hakikatin yanında duracağız. Aydın insanlarız, karanlıkların üzerine yürüyeceğiz…

Cevap yok.

Sizinde fikrinizi almak isterim