Yaşam

Terki Terk

Görselde Amerikan Doları var. Üzerinde yazan “in god we trust” ibaresini bilirsiniz. “Biz Allah’a güveniriz” demek. İronik değil mi? İşte terki terk, en üst düzeyde bir güven ve teslimiyet ifade ediyor. O Yüce Yaratıcının Varlığında yok olmayı kast ediyor.

Terki Terk, tasavvuf yolunun yolcuları için gıpta ile bakılan, gönülden arzulanan bir menzil…

Terki terk, hem öğretenlerin hem de öğrenenlerin ardından koştukları bir hediye…

Terki terk, vuslata erildiği zaman, terkine mezun, her kula bin bir çeşit lezzet ve keyif…

Terki terk, en bilge, en sabır ve sebat sahibi, en takva ehli, en nasipli ve en samimi kulların ulaşabildiği çöl ortasında bir vaha…

Terki terk, terk ettikçe ulaşılan hazineler, terk ettikçe çoğalan zenginlikler, terk ile bulunan nice tarifsiz müjdeler…

Bugün yine kul olmaya dair yazacağım. İnanmak güzel şey. İnanabilmek bir nimet. Hakkını verebilmek ise bir imtihan..!

Sufi başlıklı yazımda, az biraz dem vurmuştum tasavvuftan. İnsana insan olduğunu ve insanlığın gereklerini hatırlatan, kendini bilmek yolunda rehberlik eden, kişisel gelişimin zirvesini yaşatan, lezzetli ve tertemiz bir düşünme, hissetme, fark etme hali…

Bu yolun usta ve çırakları çoktur.  Haklarını helal etsinler. Ben sadece bir paylaşım halindeyim. Yoksa haddimi aşıp kimseye bir şey öğretmek iddiasında değilim.

Belki de yazarak paylaşmak, paylaşarak aramak, arayarak bulmak, belki yazarken tefekkür edebilmek duasındayım…

Terki Terk ve Zühd Kavramı

Zühd terki terk yolundaki insanın fiilidir. Kelime olarak  ilgisizlik ve yüz çevirmek, alaka göstermemek şeklinde izah edilebilir.

Yani Yaradan dışındaki bütün her şeyi  terk etmek, Hak yolunda, yaratılmış hiç bir şey ile alakadar olmamak anlamlarını karşılar. Yoğun kullanım alanı tahmin edersiniz ki tasavvuf yoludur...

Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus vardır. Dinimizde başka dinlerde ki gibi ruhbanlık yoktur. Halktan kopmak, dünyayı terk edip meczup gibi yaşamak yoktur.

Veli evliya dahi ekseriya meslek sahibidir. Büyük erenler çoban, fırıncı, tüccar veya terzi olmuş, dünya hayatından asla büsbütün kopmamışlardır. Zühd benlik ve bilinçte bir boyuttur… Yoksa tek başına dağlarda yaşamak değil…

Efendimiz dünya servetini reddetmemiştir. Dünya hayatında mal mülk sahibi olmayı ve bunları doğru yolda harcamayı özendirmiştir. Bakın konuyla ilgili iki Hadisi Şerif aktarayım:

“Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir ticaret ehli, nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.”

Tirmizi, Büyu, 4

“Doğru tüccar, kıyamet günü Arş’ın gölgesindedir.” 

İbn Mace, Ticarat 1

Demek oluyor ki zühd kavramını incelerken ve terki terk derken, bu boyutu da her daim aklımızda tutacağız… Zühd esasen Yaradan’dan gayri her bir  şeyi kalpten uzak tutmaktır. Gönül dünyasını ise her daim Allah ile beraber kılmaktır…

Terki terk konusuyla ilgili bir inceliğin daha altı çizilmeden geçilmemesi gerekir.

Herhangi bir şeyi terk etmek için öncelikli şart ona sahip olmaktır değil mi? Mal, mülk, makam, mevki, şan, şöhret veya nüfuz sahibi insanlar terk ettim dediğinde anlam ifade eder. Yoksa neyin var ki, neyi terk ediyorsun.!?

Değerli okuyucum, ben ne tasavvuf da ilim sahibi ne de ilahiyatçıyım. Haliyle bildiğimi ve hissiyatımı paylaşacağım. Hata eder isem bilenler düzeltsinler, hayra girsinler…

Terki terk Şah-ı Nakşibendi (Hz)’ nin aşağıdaki beyiti ile hayat buluyor:

“Der tarik-i Nakşibendi lazım amed çar terk / Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hesti, terk-i terk”

Muhammed Uveysi’l Buhârî/Şahı Nakşibendi

Muhammet Bahaeddin olarak da anılır mübarek Nakşibendi (Hz) Özbekistan, Buhara’da yaşamıştır.

Bu beyit ile müridlerine kendi yolunu tarif etmiştir. Aklım yettiğince anladığımı kısa kısa açıklayayım, elbet kendimize düşen bir pay buluruz;

Terki Terk İçin Dört Boyut

1- Terk-i Dünya :

Dünyevi çabaların ve bütün dünyevi edinimlerin, asgari ihtiyaç dışında kalanlarını kalpten ve benlikten atmaktır.

Nitekim bunların tamamı kısacık dünya ömrünü sonlandırıp, ötelere göçerken zarureten terk edilecektir. Hepsi geçicidir… Tek kalıcı olan kullukta ki başarıdır…

2- Terk-i Ukba :

Ahiretten bir pay için çaba sarf etmemektir. Yani dinimizi yaşarken, ne cennet keyfini gözeterek ne de cehennem korkusuna sığınarak hareket etmemektir.

İlla Allah rızasını arzu edip, Yaradan ‘a karşı mahcup olmamak ve O’na itaat ile yakın olmak iştiyakı ile yaşamaktır. Hayır ve şerrin Rabb’imizden geldiğini bilip; şımarmadan veya isyan etmeden baş üstüne deyip razı olmaktır…

3- Terk-i Hesti :

Enaniyet, benlik ve varlık davasından vazgeçmektir. Allah’a karşı -haşa- “ben” demek gafletinde bulunmamaktır. Haliyle kullarına karşı da egonun terki gerektir…

Zira gerçekte Yaradan dışında hiçbir varlık yoktur. Hepsi ve hepimiz O’nun ikramı ile var olduk. Nefsimiz bu davayı güder. Ben varım, şahsıma münhasır bir varlığım der. Ona ubudiyet ve kullukla terbiye vermeliyiz.

4- Terk-i Terk :

Yaşasın bak nasılda terk ettim tuzağına düşmemektir. Terk ettim diye böbürlenmek, terk etmediğimizin göstergesidir. Terk ettiğine dönüp bakmamak, nefsini kabartacak şekilde kendini tebrik etmemektir.

Terk ettiklerini anmamak, arkalarından bakmamak, terk ettiğini unutup, kullukta yol almaya devam etmek demektir. Terki terk ile Allah’tan başka hiçbir şeye sahip kalmamaktır.

İşte böyle… Yüksek bir kulluk ve yalan dünya bilinci. Allah hepimize azıcık da olsa tattırsın İnşaallah…

TERKİ TERK İÇİN BEDİÜZZAMAN YAKLAŞIMI

Şah-ı Nakşibendi (Hz)’ nin bu tarifi, Bediüzzaman Said Nursi (Hz)’ nin de dikkatinde bulunmuş ve risalede şöyle yazmış:

“Der tarik-i aczmendi lazım amed çar çiz / Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.”

Mektubat / 4. Mektup

Aklım erdiğince izah etmeye çalışayım ;

1- Fakr-ı Mutlak :

İnsanoğlunun sınırsız ihtiyaçları sebebi ile fakir olmasını ifade eder. Su ve hava ile başlayan ve sonu gelmeyen ihtiyaçlar…

Ne kadar muktedir ve gelişmiş olursa olsun, insanlık kainatın işleyişine muhtaçtır ve muhtaç kalacaktır. Zira insan tefekkür edip etrafına baksa, ihtiyaçlarından yola çıkarak Allah’a varacaktır.

2- Acz-i Mutlak :

İnsan acizdir. Kendi taleplerini kendisi karşılamaya muktedir değildir. En basit bir eksikliği dahi kendisi gideremez, Yaratıcı’ nın yarattıklarına muhtaçtır ve kesinlikle acizdir.

İnsanın hem kendisi ve hem de çevresindeki her yaratılmış için, acizlik halinde bulunması, Allah’a giden bir rota çizmelidir.

3- Şükr-ü Mutlak :

Allah’ın bizi var etmesine ve bütün kötü hallerimiz ve günahlarımız karşısında bize merhametle muamele etmesine şükran duyarak, Rahmetine sığınmayı, şefkatine nail olmayı bu yol üzerine devamlı şükür halinde bulunmayı ifade eder.

Bu şekilde insan, Allah’ın ikramlarında ki hikmetleri fark eder. Kulluk yolunda cesaret ile yürümek için kuvvet bulur;  şükür içinde olur.

4- Şevk-i Mutlak :

Doğru yolu tespit ettikten sonra, inandığın yolda iddia, sebat, sabır ve azimle yürümek anlamına gelir. Bu yolda bulunmaktan şevk ile haz duyar.

Şevk sahibi insan, Allah’tan gayrı kimseden bir karşılık veya menfaat gütmeksizin inandığı davaya hizmet eder. Zorluklar, yokluklar veya olumsuz gelişmeler onu yolundan alıkoyamaz. Ümitsizliğe düşüremez…

Sonuç Olarak

Değerli okuyucum isterseniz bir bileşke doğurun, yada birine tabi olun. Ne fark eder ki; fark etmiyor musunuz? Hepsi aynı yola çıkan öğretiler bunlar ve yolun sonu ALLAH (C.C.)…

Zira başka neresi olabilir ki.!? Terki terk et bak, berrak olacak görüşün. Gerçekleri göreceksin. Dünya fani; bileceksin…

İmanın ve İslam’ın şartları bellidir. Başka sorumluluğumuz da yoktur. Velev ki bunlarda sabit kalalım.

Öte yandan Tasavvufi hayat tarzı türlü lezzetler barındırmaktadır. Seçim meselesidir. Farz değildir. Lakin Allah’a daha yakın olmak için seçilecek yollar vardır.

Hakk’ın yakınlığını ve rızasını kazanmak için  çalışacak isen ve samimi isen tasavvuf sırlarla dolu keyifli ve yol göstericidir.

Fakat bildirmek gerekir ki tasavvufun mistik ve sırlı hallerini sömürerek hayat bulan ve kendisini tasavvuf kapısı olarak ilan eden,  ama  şarlatanlıktan ibaret bir sürü oluşum da vardır. Dikkatli ve bilinçli  hareket etmeli bu konuda…

İslam Ansiklopedisi tasavvufu şöyle tanımlıyor :

İslam’ın zahir ve batın hükümleri çerçevesinde yaşanan manevi ve deruni hayat tarzı.

İslam Ansiklopedisi

Mutasavvuf veya Sufi tanımı da şöyle :

Tasavvufî hayat tarzını benimseyerek bu yolla  Hakk’ın yakınlığını kazanmaya çalışan kimse.

İslam Ansiklopedisi

Allah bizleri Rızasına ulaşmış kimselerden eylesin…….

İnsan-ı kamile yaklaştıkça, akıl keskin bir hal alır. Görüş berraklaşır. Sezgiler güçlenir. Kalp gözü açılır ve gönül masivadan arınarak safi bir hale evrilir. Asli olarak bu hal gerçek bir özgürlüktür… Dünya esaretine baş kaldırmış, esas ebedi hayata adanmış kutlu bir özgürlük…

Nitekim zaman ve mekan anlamını yitirir. Asıl olanı bulan ruh, kopya ve taklit ile tatmin olamaz hale gelir. Daha adil ve objektif bir sezgi kaplar her yanını…

Madde, cisim ve vücut ile alakası kesilmekte olan nefis çırpınır. Dünya yükünün ve bulanık, kirli hallerinin bir bir yok olması onu deliye çevirir. Nefis ve şeytan hiç olmadığı kadar güçlü ve kurnazca saldırılarını arttırır.

Lakin perdelerin bir bir kalktığını gören ruh; yaradılış sırlarına odaklanır, dünyalık esaretinden kurtuldukça rahatlar ve hürriyetine kavuşur…

Gerçek mutluluk burada saklıdır değerli okuyucum… Allah’u Alem….

Cevap yok.

Sizinde fikrinizi almak isterim